Silber serisinin ilk kitabını okuduğumdan bu yana uzun bir süre geçmişti, ben de olayları ve karakterleri hatırlayamama endişesiyle başladım bu kitaba ancak tahmin ettiğim gibi olmadı. İlk sayfalarda yazar karakterlerin çoğunu ara sözler ya da dipnotlar yardımıyla hatırlattığından birkaç sayfa sonra hemen hepsini hatırladım.
Bu kitap da, Kerstin Gier’ın -Almanca hocamız bu kadın olsa keşke- diğer kitaplarından aşina olduğumuz masalsı üslupla yazılmıştı.
İlk
kitap spoiler vermeye oldukça müsait bittiğinden bu kitabın konusunu
anlatmam pek mümkün gözükmüyor ama serinin rüyalarla ilgili olduğunu ve
içinde fantastik unsurları barındırdığını söyleyebilirim. Düşünsenize,
rüyanızda gördüğünüz kişi de sizi rüyasında görüyor. Aynı rüyayı
görüyorsunuz, hatta rüyalarınızda buluşuyorsunuz. Benim gibi rüyasında
sık sık çevresindeki insanları görenler için bu durum pek de hoş
olmayabilirdi.
Genelde Kerstin Gier’ın yarattığı evreni ve karakterleri (iyi veya kötü fark etmeksizin) seviyorum. Bu kitapla birlikte seriye şimşek hızıyla giriş yapan Sıçan, nam-ı diğer Bayan Spencer, beni en çok güldüren karakterdi. Türk dizilerinde de görebileceğiniz, entrikacı büyükanne olur kendileri. Ayrıca “keşke Grayson gibi bir abim olsaydı” demedim de değil.
Son
olarak ilk kitaba göre tempoda minik bir düşüş olmasına rağmen
sıkılmadan okuduğum bu kitaba -daha doğrusu direkt seriye- bir şans
verebilirsiniz. Aynı yazarın kaleme aldığı bir diğer seri olan Aşk Tüm
Zamanların İçinden Geçer (Yakut Kırmızı-Safir Mavi-Zümrüt Yeşil)
üçlemesini okumadıysanız onu okumanızı da tavsiye ederim.
Yorumlar
Yorum Gönder